Kurtulmakta zorlandığım tek günah kaygılanma günahıydı. (Bu ifade biraz aşırıya kaçmış bir ifade olabilir çünkü pek çok insan bu günahı hala işlemeye devam etmektedir ve yanlış olduğunu kabul etmemektedir.)
Yalan söyleme gibi bir sorunum zaten hiçbir zaman olmadı. İmana geldikten sonra da bir daha hiç yalan söylemedim. Bunun sonrasında da yalan konusunda hiç sorun yaşamadım. Ve diğer günahlar ile ilgili de bir sorun yaşamadım. En çok zorlandığım şey ise, işte bu kaygılanma meselesiydi.
Başımdan geçenleri belki biliyorsunuz. 22 Nisan 1933’te bir Cumartesi akşamı saat 8’e 20 kala Teksas’ın McKinney kentinde bulunan Kuzey Kolej Sokağı 405 no’lu dairenin güneye bakan odasında iman ettim.
Hiç normal bir çocukluk yaşamadım. Yatalak hastaydım. Tüm yaşamım boyunca Baptist Kilisesi’nin Pazar okuluna ve kiliseye devam ettim, böylece Kutsal Kitap okuma imkanım her zaman vardı. Sadece Kutsal Kitap okudum demek için sayfalarca Kutsal Kitap okuyordum ama okuduklarım benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Kutsal Kitap’ı anlamak için okumak gerektiğini hiç düşünmemiştim.
Ancak iman ettiğim günün ertesi sabahı ailemden bana Kutsal Kitap’ı uzatması istedim. Sadece kapağındaki “Kutsal Kitap” yazısına bakınca bile doldum. Sonra sayfaları çevirdim. İçindekiler kısmını okumakla bereketle doldum. Gerçekten iman ettiğinizde tüm Kutsal Kitap sizin için canlı ve yeni bir hal alır!
Yaz tatili Kutsal Kitap okulundayken Kutsal Kitap’ta bulunan Kitap adlarını müzik eşliğinde söylemeyi öğrenmiştik ve artık ezbere biliyorduk ama bizim için pek bir anlam ifade etmiyordu. Şimdi ise yeniden doğuşa kavuştuğum için Eski Antlaşma’da ve Yeni Antlaşma’da bulunan kitaplar benim için çok anlamlıydı. (Tanrı’ya hamdolsun, yeniden doğduğunda ve ruhundan kitapların adlarını söylediğinde anlamı büyüktür.) Sadece bölüm adlarını anmak bile beni bereketledi!
Doktorum yakın bir zaman önce beni uyarmıştı, “Seni her an kaybedebiliriz” demişti. O zaman ben de şöyle düşündüm, “Zamanım az kaldığı için Yeni Antlaşma’dan okumaya başlayacağım. Hızlı bir şekilde ilerleyeceğim ve almam gerekenleri alacağım.”
Matta kitabını açtım. Sonra dua ettim, “Rab, daha okumaya başlamadan önce bile sana söz veriyorum: Seninle bu anlaşmayı yapıyorum. Sözünde okuduğum hiçbir şeyden kuşku duymayacağım. Ve okuyup anladığım an, yazanları uygulamaya başlayacağım.”
Matta 6. bölüme kadar geldim ve 34. ayeti okudum, “O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.”
Daha hafif olduğu için elimde rahat tutabileceğim bir kitaptı. Sayfanın alt kısmında bir dipnot vardı. Filipililer 4:6’ya referans veriyordu: “Hiç kaygılanmayın; her konudaki dileklerinizi, Tanrı’ya dua edip yalvararak şükranla bildirin.”
Ayrıca 1. Petrus 5:7’ye referans veriyordu: “Bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır.”
Sonra dipnotun devamında şöyle bir yorum okudum, “Tanrı hiçbir şey için kaygı çekmenizi ya da endişe duymanızı istemiyor.”
Çok gençtim, on beş yaşındaydım (on altı yaşıma basmak üzereydim). O yaşta kaygılanmaktane mi diyorsunuz – küçüklüğümden beri kaygılanmayı öğrenerek yetişmiştim. Aslında tam bir “kaygı küpüydüm.” “Kaygı küpü” nedir bilir misiniz? Ben de tam olarak öyleydim.
Annem ve büyük annem kaygılanma konusundadünya şampiyonudurve ben de kaygılanmayı onlardan öğrenmiştim.
Beni yatağa bağlayan o hastalığa tutulduğumda iki doktorum vardı. Sonra bu sayı beşe çıkacaktı. Hastalığımın detayları hakkında bana pek bir bilgi vermediler. Her kim böyle bir durumda kalsa, bütün gün öylece yatağında uzanıp dünyadaki bütün hastalıkların kendisinde olduğunu düşünebilir. Ve elbette yarını düşünür çünkü yarın hayatta olup olmayacağını bile bilemez!
Bense Tanrı’ya şöyle söz verdim, “Kutsal Sözlerini okuduğumda Sözünden ne anladıysam anladığımı uygulayacağım.” Böylece Kutsal Kitap bana ışık, sevinç ve bereket oldu. Ama Matta’yı okumakta ilerledikçe karanlığa kapıldım, sevinç yoktu, bereket yoktu, gerçek yoktu. O zaman bir değerlendirme yapmak üzere okumayı bıraktım. Kendi kendime, “Bende ne sorun var?” diye sordum.
Sürekli Matta 6 aklıma gelmeye başladı. Ruhumda şöyle işittim, “Okuyup anladığın şeyleri uygulayacağını söylemiştin.”
“Sevgili Rabbim” dedim, “Matta 6’da anlatıldığı gibi yaşamaya çalışsak kimse başaramaz. Ben kaygılanmadan yaşayamam. Kaygı, elim ve ayağım gibi benim bir parçam olmuş!”
Okumaya devam ettim ama hiçbir şey anlamıyordum. 23 Nisan 1933’tü ve 4 Temmuz 1933’te Matta 6. bölümü bitirebildim.
Eğer ruhunuzda bir sevinç ve heyecan duymuyorsanız Kutsal Kitap’ı okumanın anlamı yoktur. Işıkta yürümeyi bıraktığınız o noktaya geri dönmeli ve tekrar ışıkta yürümeye yeniden başlamalısınız. Kutsal Kitap size yine ışık olacak. (Kişinin ışıkta yürümeyi bıraktığı noktayı bildiğine ve o noktaya geri dönüp yeniden başlayabileceğine inanıyorum.)
Bazılarınız, “Ben bilmiyorum” diyebilir.
Bu konuda yalan söylemeyi bırakın. Her şeyden önce yalan söylediğiniz için tövbe edin. Öncelikle yalan söylediğiniz için tövbe edin. Bildiğinizi biliyorum çünkü ben de sizin gibiydim. Kendime bahaneler üretiyordum ama Rab beni dinlemedi, böylece Matta 6. bölüme dönüp yeniden doğru yola girmem gerekti. Bundan sonra Kutsal Kitap benim için yeniden ışık oldu.
4 Temmuz 1933 gününü asla unutmayacağım. Bütün gün kendi halime acımıştım. Bütün gün ağlamıştım. Matta 6’yı kesinlikle uygulayamamıştım.
“Rab” dedim, “Eğer bu şekilde yaşamamız gerekiyorsa – eğer kaygılanmadan yaşamamız gerekiyorsa – bunu da bırakmalıyım. Yoksa hiç Hıristiyan gibi yaşayamayacağım!”
Kendime acıyordum. Kutsal Kitap’ın öğrettiği gibi yaşayamıyordum ve üstüne üstlük hastalığımdan dolayı her gün biraz daha ölüyordum. Her şey için Tanrı’yı suçlamak istiyordum.
“Rab” dedim, “Bana iyilik etmedin! On beş yaşındayım ve ölmek üzereyim – doktorlar öyle diyor. Tüm yaşamımın hastalıklarla geçtiğini biliyorsun. Doğumumdan beri kalbimde hasar var.
Sonra şöyle dedim, “Şu çocuğa bak,” (benimle birlikte ilkokula başlamış yan sokakta oturan komşu bir çocuğun adını söyledim.) İyi giysileri var. Cebinde parası var. Sağlığı yerinde – ve o parayı nasıl kazandığını da biliyorum.
“Öyle yapmamalıydılar – yaptıkları yasal değil – ama bir eczanenin arkasında kumar oynadılar. Herkesi kandırıp oraya götürdü. Daha yaşı çok küçük, ayrıca yaptığı yasalara aykırı. Diğer tüm çocuklar paralarını kaybetti. O paraları böyle kazandı, giysileri böyle aldı; sağlığı yerinde – üstelik hiçbir zaman onun gibi yaramaz biri de olmadım!
“Biliyorsun Rab, her zaman iyi bir çocuk oldum. Biliyorsun engelli olduğum için kötü bir şey zatenyapamam. Hiçbir zaman onun kadar kötü biri olmadım!”
Sonra şöyle dedim, “Bir de şu var,” (Bizim mahallenin yakınında oturan ve ilkokula benimle birlikte başlamış bir çocuğun adını söyledim.) Parası var. Yepyeni giysileri var. Arabası bile var!” (1993’te bir gencin arabaya sahip olması büyük bir şeydi! Ekonomik kriz zamanlarında bisiklet almak büyük bir şeyken onun arabası vardı.)
“Neredeyse yeni sayılabilecek bir arabası var – ve biliyorum parası var! Abisi alkol kaçakçısı ve şu şu kişi onun için arabada alkol satışı yapıyor. Ben hiç onun kadar kötü biri olmadım!”
Diğer insanlarla ilgili Rab’be yakınıyordum, kaçakçılık yapan birisi olmadığımı öne çıkarıyordum. Kumar oynamıyordum. “Ve biliyorsun Rab” dedim, “Hiçbir zaman bu kişiler kadar kötü biri olmadım. Ve başka giysim yok. Sağlığım bozuk. Ve ölmek üzereyim. Ve sen onlara daha iyi davranıyorsun – sanki onlar ne kadar kötü ise sen de onlara o kadar iyisin – Bana bu kadar iyi davranmadın. Zavallı ben!” Ve daha da yüksek sesle ağlamaya başladım.
Devam ettim, “Ben kurtuluşa eriştim – yeniden doğdum – kaygılanmaktan kurtulmam gerekiyor ama kurtulamıyorum.”
Öncelikle bir ölüden farksızdım ama hastalığımın ne olduğunu keşfetme çabamla kendimi kaygıdan öldürüyordum. Yeryüzünde düşünebileceğiniz her tür hastalık zihnimden geçiyordu. (Doktorlarımdan biri olan Doktor Robason’a minnettarım. Tüm bunlardan yaklaşık bir ay sonra geldi ve yatağımın kenarına oturup hastalığımın tam olarak ne olduğunu anlattı.)
Burada sigara içmek hakkında paylaşıyor olsaydım pek çok kişi, “Hamdolsun Kardeş, anlat” diye haykırırdı ama kaygılanma günahı sigaradan daha zararlıdır. Tanrı hiçbir kötü alışkanlığa tutulmamızı istemez ama kaygılanma alışkanlığı tüm tütün ürünlerinden daha kötüdür!
Doktorlar kaygı ve benzeri hastalıklar sebebiyle akıl hastanelerinde bulunan hastaların daha fazla olduğunu ve bu kişilerin kurtarılamayıp öldüğünü söylerler. Kaygı sizi öldürür. (Sigara sizi yarı öldürür ve rezil olarak ölürsünüz ama kaygı sizi tam öldürür.)
İnsanların evcil bir hayvan gibi besledikleri bu alışkanlıklar hakkında vaaz etmeye başladığınızda, kendilerine acımaya başlarlar. Tanrı’nın onlara iyi davranmadığı gibi bir düşünceye kapılırlar; vaizin haksızlık ettiğini düşünürler; dünyanın kendilerine iyi davranmadığını düşünürler; kardeşlerinin onlara iyi davranmadığını düşünürler ve hiçbir şey onlara iyi görünmez. Kendilerine acırlar, ben de öyle yaptım. 4 Temmuz 1933 akşamı saat 6 benim için ne zor bir zamandı. Annem yine yatağımın başındaydı, beni teselli etmeye çalışıyordu.
“Anne” dedim, “sadece yaşamak için yaşayacaksambunun bir yararı var mı? Yani, sadece soluk alıp vermek için yaşamak?”
O da, “Mücadelenin yarısı zaten bununla ilgili” dedi.
İçimi değiştirdim ve şöyle dedim, “Yüreğimde yüzde ellilik kısmı düzelttim, bunu bir kenarda tutuyorum ve diğer yüzde elli üzerinde çalışacağım.”
Bunu söylediğim an, içimde bir şey “Matta 6” dedi. Bu Rab’dendi; Onun bana ne anlatmak istediğini biliyordum.
Matta 6’yı açtım, okudum. 34. ayeti bitirdikten sonra, “Tamam, Rab” dedim, “Beni bağışla. Tövbe ediyorum. Kaygılandığım için tövbe ediyorum. Ve bugün Sana söz veriyorum, artık ömrüm boyunca kaygılanmayacağım. Bugün Sana söz veriyorum, teşviğimin kırılmasına izin vermeyeceğim. Bugün Sana söz veriyorum, üzülmeyeceğim.”
Hamdolsun ki sözümü tuttum – ve bazı harika fırsatlardan yararlanamamış oldum!
Bunu gençken uygulamaya başladım. Hayata gençken başlamak iyidir; yaşlandıkça zordur çünkü belli bir yönde yıllardır ilerlemişsinizdir. Şu anda benim için her şey daha kolay. İlk başta çok zordu ama kaygılanmayı reddettim.
O zaman tanrısal şifayı bilmiyordum – Kutsal Kitap’ta ilerlememiştim; Markos 11:23 ve 24’e henüz gelmemiştim, bu nedenle gerçekten şifa bulabileceğimin farkında değildim.
Fiziksel hastalığım hala devam ediyordu. Hala öleceğimi söylüyorlardı. Sadece yatalak bir hasta olduğum için değil ama her gün üç, beş kez kalp sıkışması ya da kalp krizi yaşadığım için… Kalbim zaman zaman duruyor ve sanki tekrar çalışmayacak gibi geliyordu. Hayatta kalmak için varlığımın her hücresiyle ölüm kalım savaşı veriyordum. Yatağıma sıkıca tutunmaktan ahşap kısımdaki tüm cilayı kazımıştım. İsa’da kalmak için sahip olduğunuz her şeyle tutunmalısınız.
Bu saldırıların birinde her şeyi bıraktım. Her şeyi Rab’be teslim ettim ve yastığa başımı koyup, “Ne olacaksa olsun. Nereye gideceğimi zaten biliyorum” dedim. Bundan sonra korku ile ilgili artık hiçbir sorun yaşamadım. Saldırılar yine oluyordu ama benim canımı sıkamıyorlardı. Bu endişeyi Rab’be sundum.
Sonra bu şekilde yaşamaya başladım – Tamamen kaygısız. Bu konuda hiç kitap okumadım; sadece konuyla ilgili Kutsal Kitap ayetlerini okumuştum.
Kaynak: Kenneth E. Hagin
Duaya Mı İhtiyacınız Var?
Buraya Tıklayın