Evinizde Disiplin Oluşturun

Şöyle bir söz vardır, bir çocuğu gitmesi gereken yolda eğitirsen yaşlansa bile o yoldan ayrılmaz (bkz. Süleyman’ın Özdeyişleri 22:6).

Pek çok kişi, bir çocuğun 6 ya da 7 yaşlarına kadar eğitilmesiyle yaşlandığında bile aldığı bu öğretileri bırakmayacağını söyler. Bunun anlamı şudur: çocuklarınızın kolay etkilenir, sevecen ve yumuşak olduğu bu dönemde ilginizi, sevginizi ve özellikle Tanrı Sözü’nü bir yağmur gibi onların üzerine yağdırmanız gereken zamandır. Bunu doğru yaptığınızda, Tanrı’nın Sözü’ne boyun eğdiğinizi görecekler ve çocuklar buna karşılık olarak Tanrı ilkelerini bir hayat ölçüsü olarak belirleyeceklerdir.

 

Çocukları küçükken disiplin etmek onların İsa Mesih’e gelmelerini sağlamaktırçünkü çocuklar İsa Mesih ile kişisel bir iletişim kurduklarında, Tanrı’nın Ruhu onları koruyacaktır ve maruz kaldıkları tüm baskılara rağmen onları hayata hazırlayacaktır.

Ama evde şunu görmeliler: güçlü iman, Tanrı Sözü’nü anlayan anne-baba ve Kutsal Kitap’ı çocuklarına okuyup öğretmek isteyen ebeveynler. İşte bu nedenle ebeveynler Kutsal Kitap’ın buyruklarını yüreklerine yerleştirmeliler.

Eğer uydu ya da kablolu televizyon yayınına abone olursanız, bazı kanalların evinize girmemesini sağlamalısınız. Kaçınmanız gereken aşırı cinsellik ve kirli bir dildir. Çocuklarınız henüz bu türden görsel bir denenmeyi ve bunların kendisine aşılanmasını kaldırabilecek durumda değildir. Bu dünyada neler olduğuna, günahın sonuçlarının neler olduğuna ve televizyonda gösterilenlerin gerçek hayattan ne kadar çok uzak olduğuna dair çocuk ve ebeveynleri arasında tam bir anlayış olması gerekir.

Kaynak: Pat Robertson

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın

Kişisel Gelişimizini Devam Ettirin

Evliliklerde bulunan korkunç bir durum vardır. Kadın evde oturur, çocuklara bakar, evi temizler, çamaşırları yıkar, her gün yemek hazırlar ve kişisel olarak gelişme olanağına pek sahip olmaz.

Bu sırada erkek iştedir ve belki giderek bunaltan görevlerle uğraşıyordur. Zaman içerisinde kadının hayatında biraz değişim olabilir ve kocası da kişisel ve profesyonel gelişim gösterebilir.

Artık ikisi de farklı bir kişi olmuştur. Pek çok açıdan bu iyi bir şeydir. İnsanların zaman içerisinde değişmesi normaldir ve iyidir. Ancak doğru bir yaklaşımla ele alınmazsa anlaşmazlığa sebep olabilir.

Karılar ve kocalar anlayış ortamı oluşturmalıdırlar ve birbirlerinin gelişimlerine, yıllar içerisinde değişimlerine müsaade etmelidirler. Eşinizin 50 yaşında iken 25 yaşındaki gibi olmasını beklemeyin.

Birbirinizin ilgi alanlarını paylaşın. Eşinizin iyi niyetini kötüye kullanmayın ama iletişim kurmak için elinizden gelen her şeyi yapın öyle ki yeni deneyimler yaşayabilesiniz.

 

Karşılıklı saygı ve hayranlık temelinde bir ilişki kurun.Aynı zamanda birbirinizin kişisel ilgi alanlarına ve diğer entelektüel, ruhsal çalışmalara izin verin. Yükseköğrenim yapmaktan söz etmiyoruz ama Tanrı’nın size verdiği yeteneklerde ve armağanlarda büyümelisiniz.

 

Hayatınızda vermeniz gereken çok önemli kararlar için dua edin.Eşinizin hayatında Tanrı’nın bereketlerinin bir kaynağı olmayı sürdürdüğünüz sürece Tanrı’nın Ruh’u ikinizi birbirinize yaklaştıracaktır. Tanrı’nın gerçeklerini birlikte çalışıp öğrendiğinizde imanda büyüyeceksiniz.

 

Karılar ve kocaların iletişim kurması gerekir.Evlilikteki sorunların en üst sırasında “iletişim eksikliği” yer almaktadır. Eşler birbirleriyle konuşmak yerine televizyon izlerler ya da çocuklar oynarken gazete okumayı tercih ederler. Ailenin paylaşmak, dua etmek, birlikte Kutsal Kitap okumak ve İsa hakkında konuşmak üzere bir araya geldiği zamanlar olmalıdır.

Bunu özellikle küçük çocuklarınız varken yapmak daha kolaydır. Bunları uygulamaya çocuklar 2, 3, 4 yaşındayken başlayın. Onlara Kutsal Kitap okuyun, Kutsal Kitap’taki olayları anlatın, birlikte dua edin ve zihinleri henüz açıkken ve çocuklar öğrenmeye hevesliyken Tanrı’nın sözlerini anlatın. Küçük çocukları olan ebeveynlerin fırsatı daha çoktur.

Kaynak: Pat Robertson

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın

Evde İyi Bir Düzen Oluşturun

Her evin başı İsa Mesih olmalıdır. Evin merkezinde İsa durmalıdır, ailenin başı, bir araya getireni, gücü İsa olmalıdır. Eşler hayatlarında birinci sıraya İsa’yı koymalıdırlar.

Kocalar ailenin başkahini olmalıdır. Tanrı’dan işitmeliler, Tanrı’nın Ruhu tarafından yönlendirilmeliler ve Rab’bin yönetimi altında aileleri için karar vermelidirler. Aynı zamanda kocanın diğer bir rolü de kendi bedeni gibi eşine bakması ve onu beslemesidir, İsa Mesih kilisesini sevdiği ve uğruna kendini feda ettiği gibi eşini sevip kendini feda etmelidir. Kocanın evde tanrısal önderliğine iyi bir örnek olarak Meryem’in eşi ve İsa’nın dünyasal babası Yusuf’u düşünün (bkz. Matta 1 ve 2).

 

Karılar hem İsa’ya hem de kocalarına boyun eğmelidirler.Aileyi beslemeliler, İsa Mesih’in merkezde bulunduğu bir ev ortamı oluşturmalıdırlar ve kocalarını duada desteklemelidirler.

Evlilik eşlerin birbiri üzerinde egemenlik kurmaya çalıştığı bir ilişki değildir, ancak eşlerin her ikisinin de belirgin rollerini yerine getirerek birbirlerini tamamlamalarıdır. Evlilik “Patron benim, sen sadece benim dediklerimi yapacaksın” diyen bencil bir egemenlik kurma çabası değildir. Evlilik Tanrı’nın Sözü temeline dayanan bir ortaklıktır, kendinden önce eşini yükselten bir niteliğe sahiptir. Çiftler bir ortak gibi omuz omuza çalışmalı, yaşamalı ve yürümelidirler.

Kaynak: Pat Robertson

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın

Ailenizde İyi İlkeler Oluşturun

Her zaman Tanrı ile ilişkiniz her şeyden önce gelmelidir. Öncelikle Tanrı’nın egemenliğini arar ve Tanrı’ya zaman ayırırsanız, size her şey bağışlanacaktır (bkz. Matta 6:33). Evlilikte başarılı olmak için hem kadın hem erkek kendileri Rab’le özel dua hayatına sahip olmalıdırlar.

İsa’da kalmamamız için bizi uzaklaştırmaya çalışan pek çok baskı bulunmaktadır. Eğer zengin bir dua hayatınız varsa, Tanrı’yla sohbet ediyorsanız ve o da size konuşuyorsa ve Kutsal Kitap’ı okuyup ayetlerini derin derin düşünüyorsanız – ne kadar zor olurlarsa olsun – bu baskılarla başa çıkabilirsiniz. Eğer Tanrı’nın Ruhu’nun yönetimi altındaysanız sizi hiçbir şey sarsamaz. Eğer Tanrı’nın Ruhu’nun yönetimi altında değilseniz, hayatınız, aileniz, çocuklarınız, işiniz ve çevrenizle ilişkileriniz asıl temelini yitirmiştir.

 

İkinci Önceliğiniz Aileniz Olmalıdır.Ve aileniz içerisinde de önceliğiniz eşiniz, bundan sonra da çocuklarınız olmalıdır. Eşler arasında sevgi dolu, besleyici, istikrarlı bir ilişki varsa, çocuklar daha güvende ve korkusuz hisseder.

Ve ailenizin Rab’den sonra geldiği için zorlanacağını düşünmeyin. Tanrı’ya itaat ettiğinizde ailenizle zamanınızı yönetecek ve bereketleyecektir.

 

Üçüncü önceliğiniz işiniz olmalıdır.İşinizi hiçbir zaman Tanrı ile ilişkinizin ya da ailenizin üstüne koymamalısınız. Bunun uygulaması zor olabilir, özellikle de işine karşı yüksek bir adanmışlık duyanlar için.

Ancak başarılı aileler bu öncelik sıralamasını keşfetmişlerdir. Eski Amerikan başkanı eşlerinden Barbara Bush 1990’da bir üniversitede kadınlara yönelik yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “Hayatınızın sonunda bir sınav daha bitirememenin, bir daha kazanamamanın ya da bir iş daha tamamlayamamanın pişmanlığını duymayacaksınız ama eşinizle, çocuklarınızla, bir dostunuzla, annenizle-babanızla geçirmediğiniz zamanların pişmanlığını duyacaksınız.”

“Bir aile olarak sizin başarınız, bir toplum olarak bizim başarımız Beyaz Saray’da alınan kararlara dayanmaz, evinizde olanlara dayanır.”

Bunlar ne etkileyici sözler! Kutsal Kitap şöyle bir soru sorar, İnsan bütün dünyayı kazanıp da canını yitirirse, canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur?(Luka 9:25). Bunun gibi insan hayatında “başarı üstüne başarı” kazansa ama ailesini kaybetse, çocuklarının asi bir genç olarak büyüdüğünü görse ya da hayatı bir boşanma ile darmadağın olsa, bunun kendisine ne yararı olur?!

Kaynak: Pat Robertson

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın

Tanrı’nın Aileniz İçin Tasarısı

Günümüz dünyasındaki değişiklikler, aileler ve evlilikler üzerinde büyük baskı oluşturmaktadır.

Medya, geleneksel değerlerin altını kazan alternatif yaşam tarzlarıyla ailelere sürekli olarak darbe vurmaktadır. Ekonomik baskılar aileleri parçalanmaya zorlamaktadır. Ve diğer pek çok etkili eğilimler modern dünyamızın evlilikleri için risk oluşturmaktadır.

Tüm bu kaosun ortasında evliliğinize biraz istikrar getirebilmek için nasıl bir katkıda bulunabilirsiniz? Başarılı bir evliliğe sahip olmak için şu an uygulayabileceğiniz sağduyulu ilkeler neler olabilir?

Kutsal Kitap bu çalkantılı zamanlarda güçlü, başarılı evlilikler ve aileler oluşturabilmemiz için çok açık ilkeler ortaya koymaktadır. Şimdi bu ilkeleri inceleyelim.

 

Evlilik Yaşam Boyu Süren bir adanmışlıktır

 

Evlilik bağı ile birleşenler yaşam boyu süren bir adanmışlığa adım atmış olurlar.

İsa Mesih şöyle demiştir, ‘Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.’Şöyle ki, onlar artık iki değil, tek bedendir. O halde Tanrı’nın birleştirdiğini, insan ayırmasın(Matta 19:5-6).

Evlilik kutsal bir bağdır. Kadın ve erkek olarak her ikiniz de ebeveynlerinizden bağlarınızı kopartıp yeni bir düzen, yeni bir bağ ve yeni bir ilişki oluşturmuş oluyorsunuz.

Ancak günümüzde pek çok şey size karşı savaşmaktadır.

 

İçinde bulunduğumuz toplum sürekli olarak yer değiştirmektedir.

İnsanlar yeni iş fırsatları ya da ekonomik baskılardan ötürü başka şehirlere taşınmaktadır ve eski anlamdaki mahalle kavramı ile genç ve yaşlı kuşakları birbirine bağlayan güçlü aile bağları yıkılmaktadır. Birlik ve topluluk olma anlayışımızı kaybettik.

 

Aynı zamanda toplumumuz boşanmayı çok kolaylaştırdı.Bir kişi ülkenin neresinde olursa olsun sorgusuz, yani hiçbir sebep göstermeksizin boşanabilir. Boşanma ne kadar kolaylaşmış olsa da araştırmalar boşanmanın aileler için ne kadar yıkıcı etkileri olduğunu ortaya koymaktadır. Kadınlar genellikle yoksulluğa itilmiş oluyor ve erkek büyük sağlık sorunları altında eziliyor, çocuklar üzerindeki tahribatı ise çok daha büyük.

Yaklaşık 20 milyon çocuk ebeveynlerinin boşanması sonucu ya annesiyle ya da babasıyla yaşıyor. Sosyologlar, anne-babası ayrı olarak, özellikle de babaları olmadan büyüyen çocukların akran baskısından, uyuşturucu bağımlılığından daha kolay etkilendiklerine, özgüven eksikliğine daha yatkın olarak büyüdüklerine işaret etmektedirler. İşte çocuklarımıza bırakmakta olduğumuz acı miras budur.

Boşanma çok zor bir soruna kolay bir çözüm olarak görülmektedir. Ancak Kutsal Kitap çok açık bir biçimde ortaya koyar. Tanrı şöyle söyler, Ben boşanmadan nefret ederim(Malaki 2:16). Tanrı’nın boşanmadan nefret etmesinin sebebi ise insanlar üzerinde nasıl bir etki yaptığını bilir.

 

Elbette boşanmanın kabul edilebilir olduğu durumlar da vardır.Eşlerden biri duygusal ve fiziksel olarak tacize uğradığında, bu hoş görülemez. Durmadan sizi hırpalayan, döven ya da yakışıksız şeyler yapmanızı isteyen birisine boyun eğmek zorunda değilsiniz

Boşanmanın kabul edilebileceği diğer bir durum zinadır. Eğer eşlerden biri zina ediyorsa, diğer kişi artık evlilik bağında devam edip etmemekte özgürdür. Ancak bir Hristiyan’ın diğer bir Hristiyan’ı taciz ve zina haricinde boşamasının bir temeli yoktur.

Boşanma için bu geçerli, Kutsal Kitap’a dayalı sebepler var olsa da bunları evliliğinizden bir kurtuluş yolu olarak görmemelisiniz. Evliliğinizi kurtarmanın ve işler hale getirmenin yollarını arayın.

Evliliğin ağırbaşlı ve yaşam boyu süren bir adanmışlık olduğunun farkına varın. Evliliğe dikkatle adım atarsanız ve ilişkinizin sonsuza dek var olacağını fark ederseniz daha başarılı olacaksınız.

Kaynak: Pat Robertson

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın

Mucizeler ve İtaat

Yıllar önce hizmete yeni başlayan genç bir müjdeci ile tanışmıştım. Benden daha yaşlıydı ama hizmette daha gençti. Beş çocuğu vardı ve eşinin arkadaşları benim kiliseme üyeydiler.

Noel tatiline çıkmıştı ve akrabaları ile birlikte bizim kilisemizi ziyaret ediyorlardı. Pazar vaazını ondan vermesini rica ettim ve konuşmanın sonrasında hizmeti için sunu toplayıp onu bereketleyecektik.

Bu anlattığım öykü 1940 yılında geçiyor. O dönemde ekonomik kriz vardı. O günlerde Pazar günü vaaz verenlere 5 dolar bağış yapardık. Bazılarınız çok şaşıracak ama maaşlar o günlerde çok azdı. Demiryollarında çalışan bir kişi aylık 37.50 dolar kazanıyordu. Ev kirası ödeyip, eşine ve çocuklarına bakıyordu, araba kullanıp benzin harcıyordu. Kısacası o zamanda vaaz hizmeti için 5 dolar iyi bir paraydı. Ona bu parayı vermek istiyordum ama vaaz vermek istemedi. Şöyle dedi, “Hagin Kardeş, akrabalarım burada, onların yanında utanıyorum.” Bunun üzerine vaazı ben verdim.

Kilise sonrasında insanlarla vedalaşırken Rab bana şöyle dedi, “O adama 10 dolar vermeni istiyorum.”

“Sevgili Rab, ona 10 dolar veremem. Biliyorsun tam Noel üstü.”

O dönemdeki hesap defterlerim hala duruyor, size gösterebilirim. Haftada ortalama 43.15 dolar kazanıyordum, o zaman 10 dolar bir haftalık kazancım demekti.

“Rab” dedim, “Eşime bile henüz Noel hediyesi almadım!”

“Ona 10 dolar vermeni istiyorum” dedi Rab.

İnsanlarla vedalaşıp gülümserken aklım ve yüreğim arasında bir savaş vardı. (İnsanın içinden ne geçtiğini her zaman bilemezsiniz!)

En sonunda ona 10 dolar verdim. Kilisenin nerdeyse tamamı ayrılmıştı ama bu genç müjdeci dışarıda bir arkadaşı ile sohbet ediyordu. Elini sıktım ve parayı onun avucuna sıkıştırdım. Bütün 10 dolarım bile yoktu, bu yüzden bulabildiğim tüm kağıt ve madeni paraları avucuna doldurdum.

Kısa bir süre sonra bu arkadaşın kayınvalidesinin şöyle söylediğini işittim, “Damadımın Noel zamanı işi yoktu ve sadece ev kirası ile faturalarını ödeyebiliyordu. Tek kuruşu kalmamıştı. Çocuklara ne bir Noel hediyesi alabilmişti ne de yemeğe götürebilmişti. Bir kişi ona 10 dolar vermiş, o parayla ailecek yemeğe gittiler.”

Bunu işittiğimde kadına, “O kişi benim” demedim, sakin kaldım ve içimden Rab’be şükrettim, “İtaat etmeme sebep olan Sensin Tanrım” dedim.

Bundan bir kaç yıl sonra benzer bir olay daha oldu. Bir Pazar akşamı toplantısından önce insanları selamlıyordum. Kilise binamız otoyolun kenarındaydı ve o günlerde otoyollar doğrudan şehrin merkezine gidiyordu.

Şehirlerarası yolcu taşıyan bir otobüs kilisenin önünde durdu. Otobüsten çantalı biri indi. Bu kişiyi daha önce konferanslarda görmüştüm.

Ne yapacağını merak ettim. Kilise başlamak üzereydi. Merhabalaştık ve kendisini tanıttı. “Seni hatırlıyorum” dedim, “öyle görünüyor ki bugün bizimlesin”.

“Evet”, dedi.

“Öyleyse vaazı sen ver” dedim.

O vaaz verirken Rab bana konuştu, “Ona kendi cebinden 12,50 dolar vermeni istiyorum” dedi.

Bugünlerde 12 dolar pek bir para sayılmaz ama o günlerde benim 1 haftalık gelirimden fazlaydı. Bilirsiniz, hafızam kuvvetlidir ama bugün bile hala o kişinin ne vaaz verdiğini hatırlamıyorum. O vaaz verirken aklım ve yüreğim arasında bir mücadele yaşıyordum ama vaazı iyi takip edemesem de arada sırada bir “Amin” diyordum. Tüm vaaz boyunca aklım ve yüreğim arasında gidip geldim.

“Rab” dedim, “Ona bu kadar parayı veremem. Bu benim için çok fazla”. Vaaz bitmiş olmasına rağmen hala düşünüyordum. O gece evimizde kalması için onu evime davet ettim. O da kabul etti. Eve vardığımızda dinlenmeye çekildi ve eşimle mutfakta oturuyorduk. Vaize vereceğim parayı sayıyordum – çoğu bozuk paraydı.

 Rab bana çok açık bir şekilde konuştu, “Otobüsten aceleyle fırlamasının sebebi parasının bitmesiydi. Otobüse ödediği para ile ancak o kadar gelebiliyordu. Eşi uzakta bir kentte ailesini ziyaret ediyor. Gelecek hafta ise bir kilise ile iş görüşmesi var.”

Vaiz benim bulunduğum odaya döndü. Ona “Ellerini aç” dedim. İki avcunu da kağıt ve bozuk paralarla doldurdum. Hepsini ceketinin ceplerine koydu.

Sonra şeytan beni şu düşüncelerle ayartmaya çalıştı, “Her şeyi berbat ettin. Yine aptallık yaptın. Kendi bir haftalık kazancını ona verdin.”

Genç vaize şöyle dedim, “Sana bir soru sormak istiyorum: Yolculuk ne tarafa?”

“Hagin Kardeş” dedi, “Eşimin ailesinin yanına gidiyorum. Eşim ve iki çocuğumuz orada. Bana verdiğiniz para ile tam da o kente kadar gidebiliyorum. Buraya gelmeden önce otobüs firmasına gittim ve elimdeki parayı göstererek, ‘Bu para ile nereye kadar giderim’ diye sordum. Otobüs de beni buraya kadar getirdi. Aslında otogarda inmem gerekiyordu ama kilisenizin adını görünce şoföre beni indirmesini rica ettim, ‘Aslında burada durmak yasak ama seni indireceğim’ dedi.”

Sonra sözlerine şöyle devam etti, “Cebimde tek bir kuruşum bile yok. Elimdeki parayla ancak buraya kadar gelebildim. Yolun devamında otostop yapmayı düşünüyordum. Ama şimdi bu parayla bir otobüs bileti satın alabilirim. Gelecek hafta ise başka bir kilisede vaaz vermem gerekiyor. O kilisede kalıcı olarak önderlik yapmayı planlıyorum.”

Ben de, “Tamam, kardeşim, bu kadarı yeter” dedim, “Sana Rab’den şu sözü söyleyeyim: O kilisenin yeni önderi sensin!” Ve tam da öyle oldu!

Bu karşılaşmadan iki yıl sonra eşimle birlikte hasta bir kadını ziyarete gittik, ölüm derecesinde hastaydı. Kocası onu üç farklı hastaneye götürmüştü ve doktorların hepsi de aynı şeyi söylemişlerdi: “Elimizden hiçbir şey gelmiyor, hastalık çok ilerlemiş. Hastalığın son dönemlerinde çaresi olmayan bir kan hastalığı da başlamış. Ölümü çok yakın. Bir kaç gün kadar ömrü olduğunu düşünüyoruz” demişlerdi.

Kadının odasına girdik ve ona dua ettik. Onu hiç tanımıyorduk ama kilisemizden bir kişinin tanıdığıydı. O günlerde eski ve küçük bir kilisede vaizlik ediyorduk. Dua etmek üzere kadının yatağının kenarında yere diz çöktük. İçimden daha önceki vaizlere bağış yapmamı söyleyen sesi yeniden duydum – o ses yeniden bana şöyle seslendi, “Ayağa kalk. Bırak duayı” (Ellerimi kadının üzerine koymuş duaya başlamıştım bile ve eşim de yanımda diz çökmüş dua ediyordu.)

“Elini çek. Ayağa kalk ve kadına de ki: ‘Tanrı bana iyileştiğini söylememi istedi, ayağa kalk.’”

O kadın Perşembe günü ölüm döşeğinden kalktı, Pazar günü ise kiliseye geldi ve tapınmada haykırarak ilahiler söyleyip dans ediyordu!

Eve dönerken Rab’be bizi kullandığı için hamdediyor ve seviniyorduk; birden sanki arabanın arkasında oturan biri kadar yakın Rab’bin sesini işittim, “Daha önceki iki vaize yardım etmeni istediğimde benim sözüme itaat etmiş olmasaydın bugün o kadının şifa bulmasında seni kullanmam mümkün olmazdı.” O iki vaizi çoktan unutmuştum; biraz durup düşünmem gerekti: “O iki vaize yardım ile ne demek istedin Rab?”

“İlk kardeşe 10 dolar vermiştin, ikinci vaize ise 12.50 dolar verdin.”

“Evet, hatırladım.”

Rab dedi ki, “Sana söylediğimde bana itaat etmemiş olsaydın, şimdi seni kullanamazdım.”

Hepimiz Tanrı’nın bizi kullanmasını istiyoruz, değil mi? Tanrı’nın sizi bir hastayı ölüm döşeğinden kurtarmak için kullanmasını istemez misiniz? Eğer 1-2 kuruş yardımda bulunmamızı söylediğinde Tanrı’nın sesini işitmiyorsak, ölüleri diriltmemizi söylediğinde nasıl işiteceğiz? İşte Tanrı’nın sesini işitmeyi öğrenmenin yollarından biri budur.

Eğer Tanrı küçük bir işte itaatinize güvenmiyorsa, size ölüleri diriltme konusunda nasıl güvenecek?

Tüm bunların şifa ile ilgisi nedir? Çok ilgisi var!

İtaat Tanrı’dan bir şeyler almanın anahtarıdır ve Tanrı’nın bizi kullanmasının da anahtarıdır. Eğer Tanrı’nın sesini işitip maddi konularda O’na itaat etmeyi öğrenirsek, hayatımızdaki diğer bereketlerin kapılarını da açacak ve tüm insanlığı bereketlemenin yollarını hazırlayacaktır.

Kaynak: Kenneth E. Hagin 

 

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın

Şifa ve İtaat

 

Yıllar önce Teksas’ta vaaz veriyordum ve bir adam şifa almak için öne doğru yaklaştığı sırada Tanrı’nın Ruhu içimde hareket etmeye başladı.

O zamanlarda meshedilmişliğin farkında değildim; Tanrı’nın varlığının farkındaydım çünkü Kutsal Kitap imanlıların hastaya el koyacağını ve hastalıkların iyileşeceğini öğretir. Aslında eğer duygularıma göre davransam sürekli kendim içindua ettirirdim. Ama bildiğiniz gibi, duygularımıza göre ilerlemiyoruz; imanla ilerliyoruz.

Böylece bu adam karşımda durdu ve birden Rab’bin eli üzerime indi. Hastalığının ne olduğunu sordum. Doktorlar, midesinde arı kovanı kadar büyük bir ülser parçası olduğunu söylemişti. Ameliyatla almak istemişlerdi. Son iki yıldır basit bebek mamalarının dışında hiçbir şey yiyememişti ve genellikle yediklerini de sindirmekte zorlanıyordu.

Rab’bin eli bana dokunduğunda gözlerimi dikkatle adama diktim ama onu görmedim, bunun yerine yaşadığı evi gördüm. Evi ona tarif ettim.

“Önceki gece uykun kaçmıştı ama eşini rahatsız etmek istemedin. O zaman gece yarısı kalkıp evin ön tarafından geçerek arkadaki verandaya yürüdün” dedim. (Teksas’ta klimalar yaygınlaşmadan önce arka bahçelerde verandalar vardı.)

“Orada verandada bir yatak var, o zaman o yatağa uzanırken düştün ve karnını tutmaya başladın – karnın ateş gibi yanıyordu. Bu kadarla da kalmıyor, bilincin de seni rahatsız ediyordu çünkü bu kilisenin bir üyesisin – burada kurtuluşa kavuştun, Kutsal Ruh’ta vaftiz oldun – ama hiçbir zaman ondalık vermedin ve kiliseni desteklemedin.”

Adam gözlerini açıp bana baktı ve, “Sen ya bir falcısın ya da zihin okuyan birisisin – her şey tam anlattığın gibi oldu!” dedi.

Ben, “Ne fal bakıyorum ne de zihin okuyorum” dedim, “Tanrı’nın Ruhu aracılığıyla hizmet ediyorum. Sana hizmet edebilmem için öncelikle bir karar vermelisin, Tanrı’nın hayatına getirdiği ışıkta yürüyecek misin, yürümeyecek misin? Ondalıklarını verme ve kiliseni destekleme konusunda ne yapacaksın?” dedim.

“Ondalığımı vereceğim” dedi.

Ellerimi onun üzerine koyar koymaz Ruh’un bir başka belirtisi gerçekleşti. Kutsal Ruh’tan – Ruh’un verdiği bir bilgi sözünden – adamın bedeninin bir kötü ruh tarafından tutsak alındığını anladım. (Herkesin bedeninde böyle bir tutsaklık söz konusu değildir ama bu adam tutsaktı.) Kötü ruhun adamın bedenini terk etmesi için buyruk verdim. Görünürde hiçbir şey olmadı ama kötü ruh çıkmıştı.

Adama şöyle söyledim, “İki yıldır hiçbir şey yemediğini söylemiştin. Eve git ve kemikli bir et ye” dedim. Eve gitti ve kemikli bir et yedi. Ertesi gün doktora gitti. Röntgen çektiler ve midesinde hiçbir şey bulamadılar. Bir kaç gün içerisinde işine geri döndü.

Bu olayı duyan bir kişi, “Hiçbir şey anlamıyorum” dedi.

“Ne anlamıyorsun?” dedim.

“O adama dua ettin ve ondalık vermesini öğütledin. O akşam dua ettiğin üçüncü kişiydi ama diğer ondalık vermeyenler hakkında hiçbir şey söylemedin. Eğer onun sorununu bildiysen neden diğerlerinin sorunlarını da söylemedin?”

Şöyle yanıt verdim, “Evet, gördüğün gibi bu armağanı kendi başına canının istediği gibi kullanamazsın. Ruh kendi istediği sürece açıklar.”

“Nasıl olur da bir kişinin sorunu açığa çıkar, diğerininki açığa çıkmaz” diye sordu.

“Öyleyse sana bir soru sormak istiyorum” dedim, “Çocuğun var mı?”

“Evet” dedi.

“4 yaşında olan nasıl olur kurtulur da 14 yaşında olan azar işitmeden kurtulamaz?”

“Çünkü büyüğü daha çok şey biliyor” dedi.

“İşte bu nedenle bazı Hıristiyanlar için durum farklıdır” dedim. Amin. Tanrı bazılarımızdan daha fazla şey bekler.

Bir keresinde biri, “Tanrı’nın bazı kişilerden daha fazla şey beklemesi pek adil bir yaklaşım değil” demişti.

Ben de “4 aylık bir bebeğe kıyasla 4 yaşındaki çocuktan daha fazla şey bekliyor musun” diye sordum.

“Evet” dedi.

“Bu durumda sen adil bir yaklaşım sergilememiş olmuyor musun?”

“Hayır”

“Göksel Baba adil bir yaklaşım sergiler” dedim.

Ruh’un belirtileri için Tanrı’yı yüceltelim. Tanrı’nın meshedilişi için Tanrı’yı yüceltelim. Tanrı büyük merhameti ve büyük iyiliği sayesinde yeryüzüne indi ve insanla buluştu, bu Tanrı’nın lütfudur.

Kaynak: Kenneth E. Hagin

 

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın

Ondalık ve İtaat

Kuzey Teksas’da önderlik ettiğim Pentekost kiliselerinden birinin Pazar Okulu eğitmeni beş çocuk sahibi bir duldu. Kendisi ve çocukları 40 sente pamuk topluyorlardı. Köhne küçük bir evde oturuyorlardı.

Böyle olmasına rağmen Cumartesi günleri kilise ofisine gelir, “Hagin Kardeş, biraz yemek alabilecek kadar birkaç dolar para kazandık, işte ondalığımız burada. Yarına kadar beklemek istemiyorum çünkü biliyorum ki harcarım, çünkü çok muhtaç durumdayız.”

Ondalığını kilisenin hesabına koymak üzere alırdım ve kadın ofisimizden ayrıldıktan sonra kapıyı kapatıp ağlardım. Onun ondalığını kabul etmem gerektiğini biliyordum; yoksa onun bereketini bozmuş ve bereketinin faydalarını engellemiş olacaktım.

Sonra bir gün 10 sent ile gelip, “1 dolar kazandık. İşte ondalığım” dedi.

Bu kadının büyük kızı ilkokul birinci sınıfta yedi yıl boyunca kalmış yine de adını yazmayı öğrenememişti. Birinci sınıfı hiç geçemedi. Sonunda okul yetkilileri anneden artık kızı okula göndermemesini istedi. 7 yaşında çocuklarla oynayan 14 yaşında bir kızdı. O ekonomik buhran yıllarında bu durumda çocuklar için özel sınıflar ya da özel devlet okulları yoktu.

Kilisede ise 3 ya da 4 yaşında bir çocuk gibi davranıyordu; zihinsel olarak zaten o yaşlardaydı. Eğer annesinin yanında oturmayıp kilisede gezmek istese, aslında yere eğilir kilise sıralarının altından karnı üzerinde sürünerek öne kadar giderdi. Sonra da bir çocuk gibi sırada büzülür ve uyurdu.

Bir uyanış toplantısında bir akşam, bu kız kilisenin önüne çıktı (kimse ondan böyle bir şey istememişti) ve diğer insanlarla birlikte diz çöktü. Kurtuluşa kavuştu ve Kutsal Ruh’la doldu ve bilinmeyen dillerle konuşmaya başladı. Birden çok çarpıcı bir değişim gerçekleşti!

Bundan önce kendi başına yıkanamıyordu. Eğer kimse ona banyo yaptırmazsa çok berbat görünüyordu. Ama bir gecede – evet, tam o geceden söz ediyorum – içeri girdi, oturdu, sanki 18 yaşında bir kız gibi hareket etmeye başladı. Saçını taramıştı, güzel giyinmişti ve güzel görünüyordu.

Gözlerimize inanamadık. Sonsuz yaşamı ve Tanrı’nın doğasını yaşamına almak onun zihnini yüzde 90 düzeltmişti! Bu benim tanık olduğum en büyük mucizelerden biriydi.

Bu olay İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıllarda gerçekleşti. Kız bazı akrabalarını ziyarete gitmişti ve oradayken çok güzel bir davranış sergiledi ve öylesine güzel görünüyordu ki, komşu çiftlikte oturan bir çocuk ona çıkma teklif etti. Bu kızcağız daha önce hiç kimseyle çıkmamıştı. Birbirlerini beğendiler ve çocuk evlenme teklif ettiğinde kız kabul etti. Kocası askere çağrıldığında bir süre kaynanası ile birlikte yaşadı ve kaynanası ona okuma yazma öğretti.

Ben ise zaman geçmiş ve müjdeleme hizmeti yapmak üzere o kiliseden ayrılalı çok olmuştu. Bir süre sonra bir cenaze töreninde konuşmak üzere yolum yeniden o kiliseye düştü. Kilisedeki bir görevliye, “O kıza ne oldu” diye sordum.

Bu kadın beni dışarı çıkartıp, “Kocasını bir kamyon kazasında kaybettiğini işitmiştin, değil mi” diye sordu.

“Evet” dedim.

“İnşaat işlerinden dolayı kocasının oldukça iyi bir sigortası vardı ve kocası öldükten sonra birkaç yüz bin dolar sigorta parası aldı.” Sonra uzakta bir yer işaret ederek, “Şu karşıda inşa edilen yeni siteleri görüyor musun?”

O küçük kasabada yeni inşa edilen bazı evler görüyordum.

Kilisenin görevlisi, “Bu siteleri o inşa ettiriyor” dedi, “Müteahhit kendisi; sermaye sahibi kendisi. Tüm parasını kendisi idare ediyor. Bir düşünsene!”

Orada kalakalıp yine ağlamaya başladım – bu sefer farklı bir tür ağlamaydı. Çok sevinçliydim, Tanrı’ya övgüler olsun ki, Rab’be itaat ettim ve annesinin ondalıklarını kabul ettim. Kızı da aynı şekilde ondalık vermeyi öğrenmişti.

Kilise görevlisi dedi ki, “Ben hala kilisede çalışıyorum. Sözüme güvenebilirsin, bu kadın iki küçük çocuğu ile birlikte her Pazar kilisenin en ön sırasında tapınır. Çocukları kilisedeki en temiz giyinen, en uysal çocuklardır. Her zaman ondalıkla ve sunuları ile dolu zarfı yanındadır. Her Pazar!”

Bu kadının nereden nereye geldiğini düşündüm: 14 yaşındayken ilkokul birinci sınıfta yedi kez kalıp yine de adını bile yazamayan bir kızdan, bulunduğu bölgeye site inşaatı yaptıran otuz yaşlarında genç bir kadına…

Şu Kutsal Kitap ayeti benim de aklıma geldi, “Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti…” (Luka 4:18).

Halleluya! Tanrı, “Bu ayet onun için geçerli değil demedi.” Hayır, aynı Müjde herkes için geçerlidir.

Fark neydi? Sonsun yaşam. Tanrı’nın yaşamı. İçine gelen bir şey onun zihinsel çalışmasını yüzde 90 artırdı. Ama sadece bununla da kalmıyor – kendisi de tohum ekti.

Ondalıklarını veriyordu ve ondalıkların da ötesinde eşinin eline geçen üç-beş kuruşluk gelirlerin ondalığını da veriyordu. Çok parası vardı ama yine aynı şeyi yapıyordu. Maddi konularda itaat etmemiş olsaydı bu bereket noktasına gelebilir miydi?

Kaynak: Kenneth E. Hagin

 

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın

Parasal Konularda İtaat

Tanrım da her ihtiyacınızı kendi zenginliğiyle

Mesih İsa’da görkemli bir biçimde karşılayacaktır.

Filipililer 4:19

 

Yaklaşık elli yıllık vaaz verme deneyimimden şu sonuca vardım, diğerleri ile kıyaslandığında parasal konular en fazla kişinin imandan düşmesine sebep olmaktadır.

Bunun asıl nedeni, imanı parasal konular için kullanmak ama hayatımızda hiçbir tohum ekmemektir! İnsanlar hiçbir tohum ekmeseler de Tanrı’nın onların bereketlemesini isterler. (Tüm bunlara rağmen Tanrı’nın merhamet göstermesi ve insanlara yardım etmesi harikuladedir.)

Kutsal Kitap açık bir şekilde şunu öğretmektedir, “VERİN, size verilecektir. İyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçeklekucağınıza boşaltılacak. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.” (Luka 6:38).

 

Kutsal Kitap aynı zamanda şunu da söyler, “Şunu unutmayın: Az EKENaz biçer, çok eken çok biçer.” (2 Korintliler 9:6). Eğer bol ürün biçmek istiyorsanız, çok ekmelisiniz.

Hiçbir şey ekmeden ürün biçemezsiniz. Eğer toprağı hazırlamamış ve tohum ekmemişseniz bahçenin kenarında durup, “Biraz domates toplayayım” diyemezsiniz.

Parasal gelir sağlamanın iki ana ilkesi vardır:

(1) Kutsal Kitap’a iman etmek ve itaat etmek

(2) Kutsal Ruh’un doğaüstü belirtileri

 

İkincisine örnek Eski Antlaşma’da adı geçen dul kadın olabilir (1 Krallar 17). Çömleğinden sürekli yağ aktı ve un küpünden sürekli un çıktı – bu o günlerde neredeyse para kazanmak ile aynı şeydi. Bu olay doğaüstü bir belirtiydi. Parasal alanda ortaya çıkan doğaüstü belirtiler genellikle Tanrı’ya itaat ettiğimiz ve tohum ettiğimiz için ortaya çıkar.

Öyleyse maddi ihtiyaçlarınızın karşılanmasının birinci adımı Kutsal Kitap’a itaat etmektir. Tanrı İsrail halkına şunu söylemiştir:

 

MALAKİ 3:10

Tapınağımda yiyecek bulunması için bütün ondalıklarınızı ambara getirin. Beni bununla sınayın” diyor Her Şeye Egemen RAB. “Göreceksiniz ki, göklerin kapaklarını size açacağım, üzerinize dolup taşan bereket yağdıracağım.

 

Aslında ondalıklarımızı vermeden bize bir şey verilmez.

 

Bir arkadaşım bir keresinde bana şöyle söyledi, “Hagin Kardeş, ondalık vermek Eski Antlaşma’da kaldı. Ondalık Musa’nın Yasası’nın bir parçası. Bunu biliyorsun, değil mi?”

Eğer böyle bir cümle kuracak olursam, zayıf bir Kutsal Kitap bilgisine sahip olduğumu kanıtlamış olurum. Yasa Musa’ya verilmeden 500 yıl önce İbrahim ondalık vermişti. Yakup ise İbrahim’den 250 yıl sonra ondalık verdi.

“Ama ondalık verme konusunda Yeni Antlaşma’da hiç ayet yok” diyenleriniz olabilir.

İşte böyle diyenler Kutsal Kitap’ı doğru okumayı öğrenmek zorundadır. İbraniler 7:8’e bakın. Bu ayet Yeni Antlaşma’da yer almaktadır, “Birinde ölümlü insanlar ondalık alıyor, ötekinde yaşadığına tanıklık edilen biri alıyor.” Bu ayet Mesih’te söz eder.

Tanrı ondalıklarımızı getirmemizi ve bundan sonra göklerin kapaklarını açacağını söyledi. “İte kanıt”!

Ama biri bir şey yaptı diye yapmayın. Başka bir kişinin deneyimi üzerine hareket etmeyin. Kutsal Kitap’ın söylediğini bildiğiniz ve Kutsal Ruh’un size konuştuğu şeylere göre hareket edin.

Bir keresinde Kenneth Copeland Kutsal Kitap Eğitim Merkezimizde öğretme üzere bulunmaktaydı; hizmete ilk başladığı yıllarda çok iyi durumda olmayan bir arabası vardı, bu arabayı kiliseye bağışladı ve Tanrı da ona yeni bir araba verdi.

Okulumuzdaki bazı öğrenciler de benzer bir eylemde bulunduklarında kendilerine yeni bir araba verileceğini düşündüler ve arabalarını bağışta bulundular ve geriye kalan zamanda yayan yürüdüler.

“Ona oldu, bize de olur diyorlardı.

“Evet” dedim, “Ona oldu ama Tanrı size böyle bir şey yapmanızı söyledi mi?

“Hayır söylemedi. Bu şekilde yeni bir arabam olur diye düşünmüştüm.”

“Maalesef işler öyle yürümüyor.”

 

Kısacası bugün elimizde Kutsal Kitap var ve Kutsal Kitap’ın ışığında, ondalıklarımı ve sunularımı vermek için bir yeni bir “yönlendirişe” ihtiyacım yok. Genellikle bunun ötesinde bir sunu vermemiz istenebilir ve bunu isteyen Tanrı’nın Ruh’udur.

İsa şöyle söyledi, “Verin, size verilecek,” – yani tohum ekmek için yönlendirişe ihtiyacım yok. Kutsal Kitap şöyle söyler, “Az eken az biçer” Benim görevim sadece itaat etmek. Tanrı’nın Ruhu’na itaat ettiğimizde gerisini Tanrı yapar.

Hizmette 48. yılımın içerisindeyim. Tanrı 48 yıl önce benden evimi vermemi istese, pek bir önemi olmazdı. Çünkü o zamanda zaten evim yoktu! Ve benden arabamı istese, yine pek bir önemi olmazdı, çünkü arabam da yoktu!

Tüm bu yıllar boyunca Tanrı benden arabamı vermemi ya da benzer bir şey istemedi. Ondalıklarımı sundum. Tohum ektim, işimi sadakatle yaptım. Maddi bolluk bunlardan sonra geldi.

1981 yılının ortalarında Tanrı hem bana hem de eşime, yeni aldığımız Cadillac arabamızı vermemizi söyledi. Eski Cadillac arabamızı satmıştım, Rab bize konuştuğunda yeni olanı bağış yaptım. Eşimle aynı düşünüyordum.

“Ben de aynı yönlendirişi hissettim” dedi.

Daha sonra düzenlediğim bir seminer sırasında Tanrı, Kenneth Copeland’ın hizmetimize hediye ettiği uçağı bağış yapmamı söyledi. Jerry Savelle kardeşe verdim.

Bir süre sonra hiç tanımadığım bir adam (sadece ismini duymuştum) bir mektup yazdı ve “Kutsal Ruh’un yönlendirişiyle size bir çek göndermemiz gerektiğini hissettik” dedi. Bu çekteki rakam çok ciddi bir miktardı, Tanrı’ya yücelik olsun!

Eğer Tanrı’ya itaat etmemiş olsaydım bunun olmayacağına eminim ama Tanrı’ya itaat edip hem arabayı hem de uçağı bağış yaparken aklımda böyle bir fikir yoktu. Bunların karşılığında gerçekten bir şey gelmesini beklemiyordum.

Keşke bana da böyle bir şey olsadiye düşünebilirsiniz! Size nereden başlayabileceğinizi anlatayım: Kuruşlarla ve diğer madeni paralarla başlamalısınız.

Kaynak: Kenneth E. Hagin

 

 

Duaya Mı İhtiyacınız Var?

Buraya Tıklayın